3 Temmuz 2013

31 Mayıs 2013

En son 14.haftanın bitiminde yaşadıklarımızı yazmıştım. Planım 18. haftada gerçekleşecek (29 mayıs gibi bir tarihe denk geliyor) kontrol ile hem öğreneceğimiz cinsiyetten haberdar etmek, hem aradan geçen 3 haftada olanları aktarmaktı.

Ama olmadı, yazamadım, çünkü hayat tek bir noktadan akmaya başladı... 2 gün sonra takvimler 31 Mayıs 2013'ü gösterdiğinde, bu millet şimdiye kadar yaşamadığı, görmediği, duymadığı şeyleri tecrübe etti. İddia edildiğinin aksine, hiç bir öncünün, liderin ardında yer almadan halk "yeter, dur artık" dedi.

Her yerini yamuk yumuk beton kaplamış, sahip olduğu boğaz dışında, insanı mest edecek çok da fazla yeri olmayan İstanbul'un orta yeri Taksim Gezi Parkı'nın yıkılıp, yerine Topçu Kışlası Projesi ile, yeni düzen avm, otel, yeşil olmayan herhangi bir şeyin yapılacağı duyuruldu.
27 Mayıs'da ağaçların kesilmesine gönlü razı gelmeyenler, parkın içinde çadırlar kurup nöbet tutmaya başladılar. Eylemsiz, öylece, kendi gövdesini ağaca siper eden, devletine karşı, ağacını koruyan! vatandaşlar vardı orada. Engellemeye çalıştılar yıkım için gelenleri, sadece ağaçlara siper olarak...
29 Mayıs'da sabah 05:00 gibi, hiç bir uyarıda bulunmadan, bir anda, herkes uykudayken, iş makineleri parka girip, ağaçları yıkmaya, orada bulunan çadırları yakmaya, insanlara gaz bombası atmaya başladılar. Bu çok geçmeden duyuldu ve biz yeni bir sabaha uyandık. Milyonlarca insan, yapılan bu insanlık dışı olaya tepkisini koymak için sokaklara döküldü. Akın akın taksime doğru yürüyen kalabalık, tepkisini duyurmaya çalıştı. Yapılan baskılar, haksızlıklar, sürekli devam eden her konuya kendi fikri ile müdahaleyi hak görme, insanlarda birikmiş ve artık taşmıştı. Bilenin bildiği, bilmeyenin daha "ılımlı" bulduğu 11 yıllık hükümetin temsilcilerinin, kürtajdan tutun da yapacağınız çocuk sayısına, alkolü nasıl tüketeceğinize, çocukların kaç yaşında okula başlayacağına, milli bayramları kutlayıp kutlamayacağımıza kadar hemen her konuda fikri vardı ve o fikirler tartışılmaz şekilde uygulanmalıydı. Konuların uzmanlarına ya da halka sorulmasına gerek yoktu. Otobüsün, vapurun rengi, bu üçünden hangisi olsun diye sorulurdu ama yeni köprü yapacağız adı ne olsun denmezdi. Terörist başına "Sayın" denirdi, ama bu ülkenin kurucusunu kendisi sananlar, asıl kurucularına "iki ayyaş" derdi. Ve bunun adı ileri demokrasiydi.
Ayrıca birikimi yaratan bir kısım söylemler için bknz: http://rtedeninciler.blogspot.com/

Peki nasıl oldu da hiç bir lider olmadan bunca insan bir araya geldi?
Apolitik yetişen bir neslin elinde, teknolojinin getirdiği sosyal medya vardı. Twitter,facebook gibi ağlar sayesinde, an be an her olup biteni takip edebiliyorduk. Buna gerek bile kalmadan, oraya giden bir yakınınızı aradığınızda, eğer gaz bombası yememişse, size olup biteni aktarabiliyordu. Sonra giderek çoğalan bu grup karşısında, daha da kışkırtıcı açıklamalar yapan yetkililerden güç alan polisler, müdahalelerini daha önce dünyada örneği görülmemiş boyutlara taşıdılar. Bu tepki Türkiye'nin dört bir yanında, insanların sokaklara dökülmesi ile devam etti. Bir süre sonra dünya basınında yer buldu, öyle ki henüz Türkiye'de ki iki kanal dışında yayın yapmayan medya yerine, çok komik ama evde finlandiya kanalından canlı izledik olanları.

Alakasız insanları bir araya getiren bu olaylarda, araya çok normal olarak provakatörler girdi. Sosyal medyada asılsız haberler gündeme karıştı. Devlet yetkililerinin kışkırtıcı açıklamaları devam etti, müdahale arttı ve hiç durmadı. Nemalanmak isteyenlere inat hiç bir siyasi oluşumun temsilcisi değiliz diye bas bas bağırdı insanlar. Olmayanlarda vardı elbet. Dikkate alınması gereken kendim için, geleceğim için, çocuklarımın geleceği için burdayım diye haykıranlardı.
 Kimi kaynaklara göre 4binin üzerinde kimine göre 7bininin üzerinde insan yaralandı, 5 kişi öldü. Yüzlerce kişi gözünü, kulağını, kaybetti, günlerce yoğun bakımda yattı, bu yazıyı yazarken halen yoğun bakımda yatanların olduğunu takip ediyorum. Halkın bu hareketine destek verenler yetkililer tarafından açıkça tehdid edildi, vermeyenler halk tarafından protesto edildi. Karşı görüşü toparlamak adına yetkililer  "milli iradeye saygı" mitingleri düzenlediler. Mahkeme gezi parkı ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı aldı, alamazsın dediler itiraz ettiler, itiraz reddedildi.


Bırakın otuz yaşını bitirmiş beni, etrafımda 68 kuşağından olanlar, böyle bir şey görmedik dediler.
Tüm bu olanları çoğu zaman gözyaşları içinde hıçkırıklara boğularak takip ettim. Kimi zaman bu durumda bile mizah yapabilen neslime güldüm.
En başta yapılması gereken çok basitti. İnsanları insan yerine koyup sadece dinlemek ve dikkate almak. Yapılmadı, olaylar tırmandı, acılar yaşandı. Takım tutar gibi parti tutanlar, bunları kim yaparsa yapsın tepki göstermesi gerektiğini kavrayamadı.
Her olayın birbirine zincirlerle bağlı yaşandığı hayatta, neler yaşandığını biliyoruz, neler olup biteceğini, yaşayarak göreceğiz. Ve hiç bir zaman unutulmaması gereken ise, bir gün hepimiz öleceğiz, kimse sonsuza dek yaşayamayacak. Ve önemli olan insanların sizi nasıl hatırlayacağı olacak.