Her dönemde,nasıl kutladığınız ve önem verdiğiniz tarafı değişir doğumgünlerinin. Küçükken; en çok süslü püslü paketlerde, mümkünse her şeyin en büyük boyutlarda olanından,anne babanızdan,teyzelerden, belki çok yakınınız olmuş komşularınızdan gelecek hediyelerinizin olmasına sevinirsiniz. Paketleri açmak, içinden çıkan sürprize kocaman kocaman açılmış gözlerle bakıp sevinç çığlıkları atmaktır doğumgünü kutlamak. Pastayı parmaklamak, limonatadan bir fırt almak, masanın etrafında delice koşmak, "Masanın üstündekileri devireceksiniz" azarları eşliğinde coştukça coşmaktır çocukken doğum günü kutlamak.
Ergenlikte kutlanan doğumgünlerinde en belirgin özellik evebeynlerin dışlanması durumudur. Öyle teyzeler, amcalar, konu komşu hele hele anne baba davetsizdir gününüze. Arkadaşlarla mümkünse ev dışında bir kafede, izin çıkmadıysa ev toplantısı şeklinde düzenlenir. En önemli konu kimlerin geleceğidir. Mahalleye yeni taşınan, arkadaşının arkadaşı, ya da ders aralarında bakıştığın esas oğlan gelecek mi o önemlidir. En yakın kız arkadaşın ne giyecek, herşey bittiğinde arkadaş grubunun partin hakkında ne konuşacağı dünyanın en büyük olayıdır o ara.
Yetişkin olduğunda ise doğumgünün için kendi ellerinle bir parti düzenleyebilir, senin için düzenlenen sürpriz partilere dahil olabilirsin. Ofiste öğle arasında fısır fısır konuşan iş arkadaşların, toplamda onbeş dakika süren süper hızlı bir kutlama yapabilir. Eşin/sevgilin işyerine çiçekler,çikolatalar gönderebilir. Ya da sana geçen gün çok beğendiğin, o çok muhteşem bilmemneyi almayı akıl etmiş olabilir.Gözlerini kapatıp ya tutarsa diye bir dilek diler mumlarını üflersin.
Ve anlarsın ki; doğumgününde aslolan pırıltılı hediyeler, üç beş katlı pastalar, sosyalitesi tavan yapmış partiler değil, doğduğun için gerçekten mutlu olanların olmasıdır. Sağlıklı olduğun için, umutların olduğu için, huzurlu olduğun, nefes alabildiğin ve sevdiklerin hala yanında olduğu için şükredersin...
Mutlu Yıllar Bana!
23 Ağustos 2011
22 Ağustos 2011
Sorular
Hiç birisi için çırpınıp durduğunuz oldu mu? Hatalarından döndürmek için günlerce anlatıp durduğunuz, anlaması için Allah'a her gün yalvardığınız, gözünüzün önünde ziyan ettikleri için kahrolduğunuz oldu mu? Öyle alelade değil de canınız kanınız birisi içinse bunlar kat be kat arttı mı kahrınız? İnsanın en büyük işkencesi kendini anlatamamak mıdır? Çarpıp çarpıp geri döndüğünüz en büyük duvar inat, gurur, adında aranıza örülmüş olan mıdır? Çocuğunuza tüm verebileceğiniz tecrübeleriniz iken bunları ısrarla kabul etmediğinde ne geldi elinizden? Elinizden bir şey gelmemesini hissetmek, herkesin kendi hayatı ve kendi seçimleri olduğunu kabullenmek çok mu zor oldu? Acı mı verdi bu? İçiniz oyulur gibi mi hissettiniz, göğsünüzün ortası yanar gibi mi? Sonunda üzüleceğini bildiğiniz, sizin ondan daha çok üzüleceğinizi anlatamadığınız biri oldu mu hayatınızda? Bütün dileklerinin gerçekleşmesini kendinizinkilerden daha çok istediğiniz biri oldu mu? En sevmediğiniz duygu hangisi? Çaresiz kalmak mı? Çarelerinize ulaşamamak mı? Siz ne yaparsanız yapın hayat bildiğini okuyor; kaç yaşında farkettiniz bunu? Ya da hiç farkettiniz mi? Endişe etmek, yarın için tasalanmak boşa, çünkü yarının varlığı bile muamma...bildiniz de kabul edebildiniz mi bunu?
14 Ağustos 2011
Hayallerim
Hayallerim var benim bitmek tükenmek bilmeyen hayallerim...Kurarken rüzgarların yüzüme yüzüme estiği hayallerim...
Mutluluk hayalim var mesela; çok mutlu olduğumu hissettiğim anlarda bir kaç saniyeliğine kurduğum, tebessüm ettiren. Mutlu eden anın durduğu ama benimle birlikte o anı yaşayan herkesin kat be kat mutlu olduğu, köpürüp taşan içecekler misali kahkahaların taştığı hayalim.
Hayal kırıklığı hayalim var mesela; çok üzülüp dibe vurduğumda, ellerimden sıkıca tutup avuçlarını hissettiğim, beni asla bırakmayacağını bildiğim, sıkı sıkı tutunduğum, "hadi yapabilirsin" diyen sesini duyduğum, yaratıcımın kurtarıcımın hayali.
Heyecan ve coşku hayalim var mesela; bu duyguları yaşayıp da mekan,zaman gereği, belli edemediğimde kurduğum. Aynı çocukken yaptığımız gibi, pervane misali kendi etrafında dönerek, bir daha bir daha dönerek;çığlıklar attığım;hayalim.
Huzursuz zamanlarımın, korktuğum anlarımın hayali var mesela; her bir köşesini tek tek gezdiğim, adını bilmediğim bir yer. Dağlara sırtını dayamış yemyeşil arazinin ortasında evimiz var, küçük, sıcak evimiz. Kumsala, okyanusa bakan yüksek kayalıklarla çevrili;sonsuz yeşilliğin üzerinde ki söğüt ağaçları arasında yürüyorum...Ayaklarımı serin çimenler;taşıyor, galiba cennetimdeyim...
Mutluluk hayalim var mesela; çok mutlu olduğumu hissettiğim anlarda bir kaç saniyeliğine kurduğum, tebessüm ettiren. Mutlu eden anın durduğu ama benimle birlikte o anı yaşayan herkesin kat be kat mutlu olduğu, köpürüp taşan içecekler misali kahkahaların taştığı hayalim.
Hayal kırıklığı hayalim var mesela; çok üzülüp dibe vurduğumda, ellerimden sıkıca tutup avuçlarını hissettiğim, beni asla bırakmayacağını bildiğim, sıkı sıkı tutunduğum, "hadi yapabilirsin" diyen sesini duyduğum, yaratıcımın kurtarıcımın hayali.
Heyecan ve coşku hayalim var mesela; bu duyguları yaşayıp da mekan,zaman gereği, belli edemediğimde kurduğum. Aynı çocukken yaptığımız gibi, pervane misali kendi etrafında dönerek, bir daha bir daha dönerek;çığlıklar attığım;hayalim.
Huzursuz zamanlarımın, korktuğum anlarımın hayali var mesela; her bir köşesini tek tek gezdiğim, adını bilmediğim bir yer. Dağlara sırtını dayamış yemyeşil arazinin ortasında evimiz var, küçük, sıcak evimiz. Kumsala, okyanusa bakan yüksek kayalıklarla çevrili;sonsuz yeşilliğin üzerinde ki söğüt ağaçları arasında yürüyorum...Ayaklarımı serin çimenler;taşıyor, galiba cennetimdeyim...
11 Ağustos 2011
Bir Canlıyı Evlat Edinin
WWF(Doğal Hayatı Koruma Vakfı) adını mutlaka duymuşsunuzdur. Bir gün dergilerden birini karıştırırken gördüğüm reklamlarından yola çıkarak web sitelerine http://www.wwf.org.tr/ girip kimlermiş, neler yapıyorlarmış öğrenesim geldi. Yapabileceklerimiz o kadar çok ki, hepsini bu sitede bulabilirsiniz.
İyi ki yapmışım iyi ki de harekete geçmişim diyeceksiniz
Kendilerinden bahsetmek gerekirse dünyada 100’den fazla ülkede çalışmalar yürüten uluslararası bir doğa koruma kuruluşu.Türkiye çalışmalarını bağışlar ve kurumsal sponsorluklar ile yürüten kâr amacı gütmeyen bağımsız bir vakıftır ve doğa korumada 30 yılı aşkın süredir sayısız başarılı projeye imza atmış. Algıyı daha gerçekçi kılmak gerekirse iklim değişikliği ile mücadele, ülkemizin eşsiz benzersiz ama bir o kadar özensiz davranılan doğasını korumak ve en önemlisi "yaşam tarzlarımızı değiştirmek" amacıyla çalışan güzel insanlar topluluğu diyebilirim.
Çok güzel düşünülmüş bir sürü kampanya ile destek verebilme şansınız var. Küçük meblağlar ile bağış yapabilir; bir orfoz balığını, saz kedisini ya da deniz kaplumbağasını evlat edinebilir, gönüllü olarak çalışabilir, sadece duyulması için bile destek olabilirsiniz.
Hatta özel günlerde hediye olarak verebileceğiniz bu sertifikaların, nikah davetiyesi/şekeri olarak kullanabileceğiniz alternatifleri de mevcut.
Ailemizin ilk evlat edinme güzelliğini de gerçekleştirdim ve artık bir küçük deniz kaplumbağasının anne ve babasıyız. Gerçi yavrumuzu bağrımıza basma, kendisine pembe mavi patik, önlük gibi bilimum bücürük eşyaları alma şansımız yok ama olsun.
Yaşayan herhangi bir canlının hayatına ufacık da olsa pozitif bir etki katmak tarifsiz bir duygu. Biliyorum ki orada bir yerlerde benim katkımla hayatını daha iyi sürdürebilecek bir nefes alan var. İnanılmaz mutluluk verici bu olayı herkese tavsiye ediyorum.
Not: Şöyle de güzel bir sertifikanız oluyor:
9 Ağustos 2011
...ve blog hayatımın içine usulca girer
Her yerde duyup da kulak asmayıp, nice sonra kayıt olduğum facebook hikayem gibi blog hikayem de, moda zamanında değilde, içimden yapmak geldiğinde yaptığım bir hareket olarak takvimime eklendi. Aslında bunu yapmam da oradan buradan görüp, haydi bir blog açıp bir kenarda saklayalım yerine "yapıyorsan hakkını ver" duygusu etkili oldu. Sürekli eski usul kalem kağıt ikilisi ile sağda solda yazıp durduğum, yazdıklarıma sinirlenip yırtıp attığım, yazmakla tatmin olamadığımda çizdiğim -ki uzun zamandır bunu yapmadım- sayfalar dolusu karalamalar vardır.
Gretchen Rubin'in halen okumakta olduğum Mutluluk Projesi kitabı (kitap hakkında ki nacizane yorumlarımı daha sonra paylaşacağım) bir çok konuda olduğu gibi blog konusunda da bir farkındalık yarattı. Söylemek, paylaşmak istediklerin yok mu o zaman ne duruyorsun aç bir blog belki faydalı bile olursun dedim kendime. İyi de nasıl? Bu konuda tek bir fikrimin bile olmadığını ama yüce web dünyasının beni karşılıksız bırakmayacağını düşünerek parmaklarımı sıvadım. Üç beş tık sonra ana hatları ile bir blog sayfası oluştu bile. Nasıl heyecanlandığımı, mutlu olduğumu Gretchen'ın görmesini isterdim. Kendisi ile karşılaşmış olsak "evet gretchen mutluluk projende yer alan adımlarından bir tanesi olan blog aç önerin beni olduğumdan daha da mutlu etti, teşekkürler" der, halini hatrını sormayı ihmal etmeden misafirperverlik ile akşam yemeğine de çağırabilirdim.
Hayatımda son dönemde kendim ile ilgili aldığım kararlardan biri olan blog sahibi olmak maddesine de bir tik koyarak, ilerliyorum haydi rastgele...
Gretchen Rubin'in halen okumakta olduğum Mutluluk Projesi kitabı (kitap hakkında ki nacizane yorumlarımı daha sonra paylaşacağım) bir çok konuda olduğu gibi blog konusunda da bir farkındalık yarattı. Söylemek, paylaşmak istediklerin yok mu o zaman ne duruyorsun aç bir blog belki faydalı bile olursun dedim kendime. İyi de nasıl? Bu konuda tek bir fikrimin bile olmadığını ama yüce web dünyasının beni karşılıksız bırakmayacağını düşünerek parmaklarımı sıvadım. Üç beş tık sonra ana hatları ile bir blog sayfası oluştu bile. Nasıl heyecanlandığımı, mutlu olduğumu Gretchen'ın görmesini isterdim. Kendisi ile karşılaşmış olsak "evet gretchen mutluluk projende yer alan adımlarından bir tanesi olan blog aç önerin beni olduğumdan daha da mutlu etti, teşekkürler" der, halini hatrını sormayı ihmal etmeden misafirperverlik ile akşam yemeğine de çağırabilirdim.
Hayatımda son dönemde kendim ile ilgili aldığım kararlardan biri olan blog sahibi olmak maddesine de bir tik koyarak, ilerliyorum haydi rastgele...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)