13 Ekim 2011

Durdurun dünyayı!

Her günüm inanılmaz bir hızla geçiyor, ben daha bugün neydi diye düşünürken bir diğerine geçmiş oluyoruz. Özellikle Eylül'ü yaşadık mı, yoksa takvimde bir atlama mı yaptık hala emin değilim. Lunaparkın birinde son sürat dönen oyuncaklardan birine binmişim, etrafta bir şey görmeye çalışırken gözlerim şaşı olmuş gibi bilincimi ha kaybettim ha kaybedeceğim. Bu kadar hızlı geçen zaman gözümü korkutuyor aslında. İçi bomboş muydu ki ağzımda tadı bile kalmadan geçip gidiverdi şu Eylül? Yoksa yoğunluktan mı takip edemedim takvimimi bilemiyorum. Evet nihayet, yeni şirketimde eski pozisyonumdan daha yoğun bir pozisyona atandım; bunu da atlamayalım...

Her çalışan+evli kadın bunu zaman zaman hissediyor sanırım. Çalışan+evli+çocuklu olanların önünde saygıyla eğiliyorum, siz gerçekten mucizeyi yaşatıyorsunuz. Çünkü ben sadece çalışan+ evli iken bile her şeyi mükemmel yapmak için uğraşırken kendimi deli gibi yorulmuş bulabiliyorum. Bazen düşünüyorum da bir de çocuk eklenseydi yetişmem gerekenlere onunda altından kalkabilir miydim acaba? Ya da herşeyi bir arada yürütmeye çalışan bizlerin durumu, aslında olması gereken mi? Mola verme şansında yok! Çocuğa sen otur ben biraz anneliğimden yıllık izin kullanacağım, canım kocacım sende kendi işlerini kendin gör ben rapor aldım denmezki...Bunların hepsine, kendi geliştirdiğin temponla koşmaya çalışınca sanırım böyle günlerden ne, hangi aydayız gibi sorulara sahip olabiliyorsun. Bunun sürekli olması ise tek kelime ile kabus olurdu. Bir bakmışsın ömrün bitmiş, "ee ama daha hiç bir şey anlamadım" derken bulursun kendini... Zamanın bu kadar hızlı geçmesinden bildimbileli haz etmem, bu yüzdendir ki kum saatleride pek sevimsiz gelir gözüme. Sanki zamanın geçip gittiğini daha bir gözüne sokar insanın.

İşte tüm bunları düşünürken ve düşüncelerimin hissettirdiklerini yaşıyorken, yavaşlamak istedim, hayatı yavaşlatmak ama bunu yapabilecek tek bir tuş, imdat çekici, acil durum kolu bulamadım. "Durdurun dünyayı hayır inmeyeceğim, sadece mola versek süper olur" diye seslenesim var herkese. Hepimiz suyun üstünde sırt üstü yatıp; kollarımızı,bacaklarımızı iki yana açmış halde tüy kadar hafif bekleyelim bir süre. Kimse hiç bir şey yapmasın, koşturmasın, sinirlenmesin,sıkılmasın, onu da yapmalıyım,bunu da diye kişisel hırslara kapılmasın, sadece uzanalım suyun üstüne tüy kadar hafif olana dek bekleyelim... olmaz mı?

2 yorum:

Adsız dedi ki...

buna bayıldım harika.... özellikle takvim bölümünü 12 ekim olarak yaşadım ve okudum....

deniz dedi ki...

teşekkür ederim :)