Çoğu gitti azı kaldı...
Seninle daha çok vakit geçirebilmek adına 32. haftada gidip çalışabilir raporumu aldım. 37.haftaya kadar birlikte mesaimize devam edeceğiz.
Artık sabah altı buçuk gibi uyanıp işe gelmek zorlamaya başladı. Ama dayan son iki haftamız var, sonra güzelce dinlenebiliriz.
30. haftadan sonra artık iki haftada bir kontrole gidiyoruz, iki seferdir yüzünü kapatıp bize göstermiyorsun. Bir sonraki gidişimizde melek yüzünü saklama olur mu? Bir de mümkünse karnımda oturmaktan vazgeçip, dönerek doğum pozisyonuna geçer misin kuzum?
Aa asıl önemli gelişmemizi söylemeyi unutuyordum. Hamilelik hormonu, annelik duygusu, artık ne dersen de, gazetede okuduğum bir röportajdan etkilenip, ağlaya ağlaya babana çok sevdiğim ismini değiştirmek istediğimi anlattım. Okuduğumdan bu kadar etkilenince, aklımdan günlerdir çıkmadığını, kötü düşünceleri çağırmak istemediğimi söyledim. Canım benim, bana sadece, sen nasıl istersen, yeter ki mutlu ol dedi. Yıllar yıllar önce, daha evli bile değilken, bir gün çocuğumuz olursa adını ne koyalım diye konuşurduk. O zamanlardan kalan, ortak sevdiğimiz bir isim olan, Rüzgar'a karar verdik. Sonradan neden vazgeçmiştik hatırlamıyorum. Özetle isim dediğin şey son anlarda değişebiliyormuş, bunu da yaşamış olduk. Hem benim de böyle bir hikayem var. Annem bana hamileyken, rahmetli anneannem'e gidip, ismimi Begüm koyacaklarını söyler. Karadeniz şivesi ile konuşan, kulakları duymayan, canım anneannem de Bejüm mü? ( bilen bilir g harfi, c ile j arası bir tellafuza sahiptir.) diye sorunca, annem anında karar değiştirip, başka isim arayışına girer :) Bu anımız sebebiyle bana hala Bejüm diyen bir kuzenim var.
Hazırlıklarımız bitti denebilir.
Bütün giysilerin yıkandı, babaannen tarafından ütülendi, dolabına yerleştirildi. Minyatür butik gibi bir şey oldu.
Sırada hastane çantamızın hazırlanması var onu da bu haftasonu hallederim diye düşünüyorum.
Bebek şekerlerimizin malzemeleri de hazırlanmak için bekliyor. Kendi ellerimizle hazırlayalım istedim.
Odan için bestasticker'dan bayıla bayıla aldığım stickerını duvarına yapıştırdık. Ben sadece yapraklarını yapıştırmaya yardım ettim ama çok eğlenceliydi. Tüm bu hazırlıkları ve odanın son halini fotoğraflayıp burada paylaşacağım.
26 Eylül 2013
21 Ağustos 2013
30. haftada ben
Seninle tam 30 haftadır beraberiz. Artık attığın tekmeler dışarıdan bakılınca bile belirgin, karnımda hareket ettiğin zaman bana hissettirdiklerin inanılmaz. Hamileliğim güzel geçiyor, şikayet etmiyorum, mutluyum ve keyfini çıkartıyorum. Annen mız mız değil merak etme. İnşallah sen de çok uslu, çok mutlu bir bebek olursun.
İsmine gelince... Hemen hemen herkes öğrendi ama yine de not düşelim; ben tek, baban çift ismin olmasını istedi. Bu sefer babanı dinledik. Düşündük, karar verdik ve çok sevdik, umarım sende çok seversin. Ali Toprak olsun dedik, ali gibi yüce, onurlu olsun, toprak gibi cömert, vefalı olsun, mis koksun, bereket getirsin oğlumuz dedik.
Hamile olmadan önceki halimle arada bir kaç "küçük" fark var. Mesela son bir haftadır deliksiz uyku uyuyamıyorum, sadece sola veya sadece sağa yatıp uyumak ne kadar zormuş. Sürekli dönmek zorunda kalıyorum.
Vücut ısım normal olsa da ben aşırı sıcakmış hissi yaşıyorum, ayaklarımın altından alevler çıkıyor gibi.
Sıcak havanın etkisi ile bacaklarım ve ayaklarım şişmeye başladı. Bunun için tuzu azaltmak ve ayaklarını uzatıp dinlenmekten, bol bol yürümekten başka çare yok.
Son bir aydır multivitaminin yanı sıra, kan hapı ve balık yağ kullanmaya başladım.
Sipsivri bir göbeğim ve eski kiloma göre 9,5 kilo farkım var. Bakalım sen kaç kilo olarak dünyaya geleceksin. Şimdilik 1,5 kilosun canımın parçası.
Bugün kontrole gittik, her şey yolunda ve çok yakışıklısın...İki hafta sonra, 32. haftada çalışabilir iznimi alabilmek için tekrar gideceğim. Yani seni görmek için bir ay beklemek zorunda değilim, artık daha sık görüşeceğiz. İşte bu da harika bir haber!
Bu arada sana ait olan odanın eksiklerini tamamlamaya devam ediyoruz. Dolabını sipariş ettik, bu aralar gelmek üzeredir diye tahmin ediyoruz.Arabanı, karyolanı zaten almıştık,dolabın geldiğinde hepsini birden kuracağız.
Seni çok seviyorum pamuğum
İsmine gelince... Hemen hemen herkes öğrendi ama yine de not düşelim; ben tek, baban çift ismin olmasını istedi. Bu sefer babanı dinledik. Düşündük, karar verdik ve çok sevdik, umarım sende çok seversin. Ali Toprak olsun dedik, ali gibi yüce, onurlu olsun, toprak gibi cömert, vefalı olsun, mis koksun, bereket getirsin oğlumuz dedik.
Hamile olmadan önceki halimle arada bir kaç "küçük" fark var. Mesela son bir haftadır deliksiz uyku uyuyamıyorum, sadece sola veya sadece sağa yatıp uyumak ne kadar zormuş. Sürekli dönmek zorunda kalıyorum.
Vücut ısım normal olsa da ben aşırı sıcakmış hissi yaşıyorum, ayaklarımın altından alevler çıkıyor gibi.
Sıcak havanın etkisi ile bacaklarım ve ayaklarım şişmeye başladı. Bunun için tuzu azaltmak ve ayaklarını uzatıp dinlenmekten, bol bol yürümekten başka çare yok.
Son bir aydır multivitaminin yanı sıra, kan hapı ve balık yağ kullanmaya başladım.
Sipsivri bir göbeğim ve eski kiloma göre 9,5 kilo farkım var. Bakalım sen kaç kilo olarak dünyaya geleceksin. Şimdilik 1,5 kilosun canımın parçası.
Bugün kontrole gittik, her şey yolunda ve çok yakışıklısın...İki hafta sonra, 32. haftada çalışabilir iznimi alabilmek için tekrar gideceğim. Yani seni görmek için bir ay beklemek zorunda değilim, artık daha sık görüşeceğiz. İşte bu da harika bir haber!
Bu arada sana ait olan odanın eksiklerini tamamlamaya devam ediyoruz. Dolabını sipariş ettik, bu aralar gelmek üzeredir diye tahmin ediyoruz.Arabanı, karyolanı zaten almıştık,dolabın geldiğinde hepsini birden kuracağız.
Seni çok seviyorum pamuğum
3 Temmuz 2013
31 Mayıs 2013
En son 14.haftanın bitiminde yaşadıklarımızı yazmıştım. Planım 18. haftada gerçekleşecek (29 mayıs gibi bir tarihe denk geliyor) kontrol ile hem öğreneceğimiz cinsiyetten haberdar etmek, hem aradan geçen 3 haftada olanları aktarmaktı.
Ama olmadı, yazamadım, çünkü hayat tek bir noktadan akmaya başladı... 2 gün sonra takvimler 31 Mayıs 2013'ü gösterdiğinde, bu millet şimdiye kadar yaşamadığı, görmediği, duymadığı şeyleri tecrübe etti. İddia edildiğinin aksine, hiç bir öncünün, liderin ardında yer almadan halk "yeter, dur artık" dedi.
Her yerini yamuk yumuk beton kaplamış, sahip olduğu boğaz dışında, insanı mest edecek çok da fazla yeri olmayan İstanbul'un orta yeri Taksim Gezi Parkı'nın yıkılıp, yerine Topçu Kışlası Projesi ile, yeni düzen avm, otel, yeşil olmayan herhangi bir şeyin yapılacağı duyuruldu.
27 Mayıs'da ağaçların kesilmesine gönlü razı gelmeyenler, parkın içinde çadırlar kurup nöbet tutmaya başladılar. Eylemsiz, öylece, kendi gövdesini ağaca siper eden, devletine karşı, ağacını koruyan! vatandaşlar vardı orada. Engellemeye çalıştılar yıkım için gelenleri, sadece ağaçlara siper olarak...
29 Mayıs'da sabah 05:00 gibi, hiç bir uyarıda bulunmadan, bir anda, herkes uykudayken, iş makineleri parka girip, ağaçları yıkmaya, orada bulunan çadırları yakmaya, insanlara gaz bombası atmaya başladılar. Bu çok geçmeden duyuldu ve biz yeni bir sabaha uyandık. Milyonlarca insan, yapılan bu insanlık dışı olaya tepkisini koymak için sokaklara döküldü. Akın akın taksime doğru yürüyen kalabalık, tepkisini duyurmaya çalıştı. Yapılan baskılar, haksızlıklar, sürekli devam eden her konuya kendi fikri ile müdahaleyi hak görme, insanlarda birikmiş ve artık taşmıştı. Bilenin bildiği, bilmeyenin daha "ılımlı" bulduğu 11 yıllık hükümetin temsilcilerinin, kürtajdan tutun da yapacağınız çocuk sayısına, alkolü nasıl tüketeceğinize, çocukların kaç yaşında okula başlayacağına, milli bayramları kutlayıp kutlamayacağımıza kadar hemen her konuda fikri vardı ve o fikirler tartışılmaz şekilde uygulanmalıydı. Konuların uzmanlarına ya da halka sorulmasına gerek yoktu. Otobüsün, vapurun rengi, bu üçünden hangisi olsun diye sorulurdu ama yeni köprü yapacağız adı ne olsun denmezdi. Terörist başına "Sayın" denirdi, ama bu ülkenin kurucusunu kendisi sananlar, asıl kurucularına "iki ayyaş" derdi. Ve bunun adı ileri demokrasiydi.
Ayrıca birikimi yaratan bir kısım söylemler için bknz: http://rtedeninciler.blogspot.com/
Peki nasıl oldu da hiç bir lider olmadan bunca insan bir araya geldi?
Apolitik yetişen bir neslin elinde, teknolojinin getirdiği sosyal medya vardı. Twitter,facebook gibi ağlar sayesinde, an be an her olup biteni takip edebiliyorduk. Buna gerek bile kalmadan, oraya giden bir yakınınızı aradığınızda, eğer gaz bombası yememişse, size olup biteni aktarabiliyordu. Sonra giderek çoğalan bu grup karşısında, daha da kışkırtıcı açıklamalar yapan yetkililerden güç alan polisler, müdahalelerini daha önce dünyada örneği görülmemiş boyutlara taşıdılar. Bu tepki Türkiye'nin dört bir yanında, insanların sokaklara dökülmesi ile devam etti. Bir süre sonra dünya basınında yer buldu, öyle ki henüz Türkiye'de ki iki kanal dışında yayın yapmayan medya yerine, çok komik ama evde finlandiya kanalından canlı izledik olanları.
Alakasız insanları bir araya getiren bu olaylarda, araya çok normal olarak provakatörler girdi. Sosyal medyada asılsız haberler gündeme karıştı. Devlet yetkililerinin kışkırtıcı açıklamaları devam etti, müdahale arttı ve hiç durmadı. Nemalanmak isteyenlere inat hiç bir siyasi oluşumun temsilcisi değiliz diye bas bas bağırdı insanlar. Olmayanlarda vardı elbet. Dikkate alınması gereken kendim için, geleceğim için, çocuklarımın geleceği için burdayım diye haykıranlardı.
Kimi kaynaklara göre 4binin üzerinde kimine göre 7bininin üzerinde insan yaralandı, 5 kişi öldü. Yüzlerce kişi gözünü, kulağını, kaybetti, günlerce yoğun bakımda yattı, bu yazıyı yazarken halen yoğun bakımda yatanların olduğunu takip ediyorum. Halkın bu hareketine destek verenler yetkililer tarafından açıkça tehdid edildi, vermeyenler halk tarafından protesto edildi. Karşı görüşü toparlamak adına yetkililer "milli iradeye saygı" mitingleri düzenlediler. Mahkeme gezi parkı ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı aldı, alamazsın dediler itiraz ettiler, itiraz reddedildi.
Bırakın otuz yaşını bitirmiş beni, etrafımda 68 kuşağından olanlar, böyle bir şey görmedik dediler.
Tüm bu olanları çoğu zaman gözyaşları içinde hıçkırıklara boğularak takip ettim. Kimi zaman bu durumda bile mizah yapabilen neslime güldüm.
En başta yapılması gereken çok basitti. İnsanları insan yerine koyup sadece dinlemek ve dikkate almak. Yapılmadı, olaylar tırmandı, acılar yaşandı. Takım tutar gibi parti tutanlar, bunları kim yaparsa yapsın tepki göstermesi gerektiğini kavrayamadı.
Her olayın birbirine zincirlerle bağlı yaşandığı hayatta, neler yaşandığını biliyoruz, neler olup biteceğini, yaşayarak göreceğiz. Ve hiç bir zaman unutulmaması gereken ise, bir gün hepimiz öleceğiz, kimse sonsuza dek yaşayamayacak. Ve önemli olan insanların sizi nasıl hatırlayacağı olacak.
Ama olmadı, yazamadım, çünkü hayat tek bir noktadan akmaya başladı... 2 gün sonra takvimler 31 Mayıs 2013'ü gösterdiğinde, bu millet şimdiye kadar yaşamadığı, görmediği, duymadığı şeyleri tecrübe etti. İddia edildiğinin aksine, hiç bir öncünün, liderin ardında yer almadan halk "yeter, dur artık" dedi.
Her yerini yamuk yumuk beton kaplamış, sahip olduğu boğaz dışında, insanı mest edecek çok da fazla yeri olmayan İstanbul'un orta yeri Taksim Gezi Parkı'nın yıkılıp, yerine Topçu Kışlası Projesi ile, yeni düzen avm, otel, yeşil olmayan herhangi bir şeyin yapılacağı duyuruldu.
27 Mayıs'da ağaçların kesilmesine gönlü razı gelmeyenler, parkın içinde çadırlar kurup nöbet tutmaya başladılar. Eylemsiz, öylece, kendi gövdesini ağaca siper eden, devletine karşı, ağacını koruyan! vatandaşlar vardı orada. Engellemeye çalıştılar yıkım için gelenleri, sadece ağaçlara siper olarak...
29 Mayıs'da sabah 05:00 gibi, hiç bir uyarıda bulunmadan, bir anda, herkes uykudayken, iş makineleri parka girip, ağaçları yıkmaya, orada bulunan çadırları yakmaya, insanlara gaz bombası atmaya başladılar. Bu çok geçmeden duyuldu ve biz yeni bir sabaha uyandık. Milyonlarca insan, yapılan bu insanlık dışı olaya tepkisini koymak için sokaklara döküldü. Akın akın taksime doğru yürüyen kalabalık, tepkisini duyurmaya çalıştı. Yapılan baskılar, haksızlıklar, sürekli devam eden her konuya kendi fikri ile müdahaleyi hak görme, insanlarda birikmiş ve artık taşmıştı. Bilenin bildiği, bilmeyenin daha "ılımlı" bulduğu 11 yıllık hükümetin temsilcilerinin, kürtajdan tutun da yapacağınız çocuk sayısına, alkolü nasıl tüketeceğinize, çocukların kaç yaşında okula başlayacağına, milli bayramları kutlayıp kutlamayacağımıza kadar hemen her konuda fikri vardı ve o fikirler tartışılmaz şekilde uygulanmalıydı. Konuların uzmanlarına ya da halka sorulmasına gerek yoktu. Otobüsün, vapurun rengi, bu üçünden hangisi olsun diye sorulurdu ama yeni köprü yapacağız adı ne olsun denmezdi. Terörist başına "Sayın" denirdi, ama bu ülkenin kurucusunu kendisi sananlar, asıl kurucularına "iki ayyaş" derdi. Ve bunun adı ileri demokrasiydi.
Ayrıca birikimi yaratan bir kısım söylemler için bknz: http://rtedeninciler.blogspot.com/
Peki nasıl oldu da hiç bir lider olmadan bunca insan bir araya geldi?
Apolitik yetişen bir neslin elinde, teknolojinin getirdiği sosyal medya vardı. Twitter,facebook gibi ağlar sayesinde, an be an her olup biteni takip edebiliyorduk. Buna gerek bile kalmadan, oraya giden bir yakınınızı aradığınızda, eğer gaz bombası yememişse, size olup biteni aktarabiliyordu. Sonra giderek çoğalan bu grup karşısında, daha da kışkırtıcı açıklamalar yapan yetkililerden güç alan polisler, müdahalelerini daha önce dünyada örneği görülmemiş boyutlara taşıdılar. Bu tepki Türkiye'nin dört bir yanında, insanların sokaklara dökülmesi ile devam etti. Bir süre sonra dünya basınında yer buldu, öyle ki henüz Türkiye'de ki iki kanal dışında yayın yapmayan medya yerine, çok komik ama evde finlandiya kanalından canlı izledik olanları.
Alakasız insanları bir araya getiren bu olaylarda, araya çok normal olarak provakatörler girdi. Sosyal medyada asılsız haberler gündeme karıştı. Devlet yetkililerinin kışkırtıcı açıklamaları devam etti, müdahale arttı ve hiç durmadı. Nemalanmak isteyenlere inat hiç bir siyasi oluşumun temsilcisi değiliz diye bas bas bağırdı insanlar. Olmayanlarda vardı elbet. Dikkate alınması gereken kendim için, geleceğim için, çocuklarımın geleceği için burdayım diye haykıranlardı.
Kimi kaynaklara göre 4binin üzerinde kimine göre 7bininin üzerinde insan yaralandı, 5 kişi öldü. Yüzlerce kişi gözünü, kulağını, kaybetti, günlerce yoğun bakımda yattı, bu yazıyı yazarken halen yoğun bakımda yatanların olduğunu takip ediyorum. Halkın bu hareketine destek verenler yetkililer tarafından açıkça tehdid edildi, vermeyenler halk tarafından protesto edildi. Karşı görüşü toparlamak adına yetkililer "milli iradeye saygı" mitingleri düzenlediler. Mahkeme gezi parkı ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı aldı, alamazsın dediler itiraz ettiler, itiraz reddedildi.
Bırakın otuz yaşını bitirmiş beni, etrafımda 68 kuşağından olanlar, böyle bir şey görmedik dediler.
Tüm bu olanları çoğu zaman gözyaşları içinde hıçkırıklara boğularak takip ettim. Kimi zaman bu durumda bile mizah yapabilen neslime güldüm.
En başta yapılması gereken çok basitti. İnsanları insan yerine koyup sadece dinlemek ve dikkate almak. Yapılmadı, olaylar tırmandı, acılar yaşandı. Takım tutar gibi parti tutanlar, bunları kim yaparsa yapsın tepki göstermesi gerektiğini kavrayamadı.
Her olayın birbirine zincirlerle bağlı yaşandığı hayatta, neler yaşandığını biliyoruz, neler olup biteceğini, yaşayarak göreceğiz. Ve hiç bir zaman unutulmaması gereken ise, bir gün hepimiz öleceğiz, kimse sonsuza dek yaşayamayacak. Ve önemli olan insanların sizi nasıl hatırlayacağı olacak.
6 Mayıs 2013
14.haftada ben
14.haftaya gelmiş bulunmaktayız. Geçtiğimiz iki hafta içinde kayıt altına alınması gereken bir çok haber birikti. Hepsini buraya yazayım ki, bir gün hafızam zayıflarsa, önlemi alınmış olsun.
İkili test için 26 Nisan'da Memorial Ataşehir'in yolunu tuttuk. Doktorunuz bir ameliyatta olduğu için gecikebilir denmişti, ama harika insan Doç.Dr. Arda Lembet gecikmedi. Tam vaktinde hepimiz hazırdık, beni randevularıma hiç bir zaman tek göndermeyen, her daim hazır olan, asıl harika insan baba adayımıza da buradan milyon tane teşekkür, milyon tane sarılma ve öpücük gönderelim. Ve tabii ki benim güzel kuzum, anne babası ile buluşma heyecanından,yine sabah vakti uyanmış, kıpır kıpırdı. Test için kan alındı, ve beş gün sonra güzel test sonucu haberlerimizi de aldık çok şükür.
Uzun bir aradan sonra, kendime vakit ayırıp, kuaförün yolunu tuttum. Zira bilindiği üzere ev-iş-uyku modu her daim açıktı bende. Yeni yeni uyku krizlerimden kurtuluyorum. Neyse, kuaförde yaşadığım mani-pedi seansının, insana verdiği muhteşem rahatlama ve mutluluk hissini tarif edemeyeceğim. Aynı hissi saçlarımı boyatmayı başardığım gün de yaşayacağımı çok iyi biliyorum.
Olaylar her zaman güzel gitmiyor ne yazık ki; kuzenimin nikahına gitmek için araba ile evden çıktık ve çıkar çıkmaz, iki şerit gidiş olan yolda, ışıklarda sırada bekleyen bir aracın, kontrolsüz şekilde sağ tarafa çıkması ile arabamızın sol tarafı boydan boya çizildi. Çok korktum, yapılan ukalalık ve terbiyesizlikle çok öfkelendim, ama neye yarar olan oldu. Arabamız çiziklerin boyanması için hala serviste, söylenene göre salı günü teslim edilecekmiş. Allah beterinden korusun diyelim.
Başka bir gün sevgilim ile sinemadan çıkmış avm'de dolaşırken, mothercare mağazasına girdik. Bıdıklar için neler varmış diye bakarken, bir karyola gördük. Oldukça sade ve şık, orasında burasında pembeleri mavileri olmayan, abuk subuk süslemeler ile ziyan edilmemiş, tam da istediğim tarzda bir ürün. Daha da güzeli nisan ayı boyunca kampanya da olup, fiyatının yarı yarıya düşmüş olmasıydı. Ama daha çok erken dedik ve teşekkür edip mağazadan ayrıldık. Bir hafta sonra ise biz bunu veya benzerini zaten alacağız, neden kampanyayı kaçıralım ki diye düşünüp, tekrar mağazanın yolunu tuttuk. Ama stokların bittiğini ve kendi mağazalarında kalmadığını, diğer mağazalara sorabileceklerini söylediler. Biraz karışık araştırmalar sonucunda başka bir şehirde bulunan mağazada bir tane olduğunu öğrendik ve getirmeleri için sipariş verdik. Aslında bir kaç tavsiye park yatak almamız yönündeydi ama oldum olası haz etmediğim bir yatak çeşidi ve sevgilim de benimle aynı fikirde. Haliyle sevmediğimiz hatta sinir olduğumuz bir şeyi almak istemedik. Şimdi kuzumuzun seve seve aldığımız karyolasının gelmesini bekliyoruz. İşte bu da sipariş ettiğimiz karyola: Sadelik şıklıktır!
Bunlar da mothercare'in diğer güzel modelleri:
İkili test için 26 Nisan'da Memorial Ataşehir'in yolunu tuttuk. Doktorunuz bir ameliyatta olduğu için gecikebilir denmişti, ama harika insan Doç.Dr. Arda Lembet gecikmedi. Tam vaktinde hepimiz hazırdık, beni randevularıma hiç bir zaman tek göndermeyen, her daim hazır olan, asıl harika insan baba adayımıza da buradan milyon tane teşekkür, milyon tane sarılma ve öpücük gönderelim. Ve tabii ki benim güzel kuzum, anne babası ile buluşma heyecanından,yine sabah vakti uyanmış, kıpır kıpırdı. Test için kan alındı, ve beş gün sonra güzel test sonucu haberlerimizi de aldık çok şükür.
Uzun bir aradan sonra, kendime vakit ayırıp, kuaförün yolunu tuttum. Zira bilindiği üzere ev-iş-uyku modu her daim açıktı bende. Yeni yeni uyku krizlerimden kurtuluyorum. Neyse, kuaförde yaşadığım mani-pedi seansının, insana verdiği muhteşem rahatlama ve mutluluk hissini tarif edemeyeceğim. Aynı hissi saçlarımı boyatmayı başardığım gün de yaşayacağımı çok iyi biliyorum.
Olaylar her zaman güzel gitmiyor ne yazık ki; kuzenimin nikahına gitmek için araba ile evden çıktık ve çıkar çıkmaz, iki şerit gidiş olan yolda, ışıklarda sırada bekleyen bir aracın, kontrolsüz şekilde sağ tarafa çıkması ile arabamızın sol tarafı boydan boya çizildi. Çok korktum, yapılan ukalalık ve terbiyesizlikle çok öfkelendim, ama neye yarar olan oldu. Arabamız çiziklerin boyanması için hala serviste, söylenene göre salı günü teslim edilecekmiş. Allah beterinden korusun diyelim.
Başka bir gün sevgilim ile sinemadan çıkmış avm'de dolaşırken, mothercare mağazasına girdik. Bıdıklar için neler varmış diye bakarken, bir karyola gördük. Oldukça sade ve şık, orasında burasında pembeleri mavileri olmayan, abuk subuk süslemeler ile ziyan edilmemiş, tam da istediğim tarzda bir ürün. Daha da güzeli nisan ayı boyunca kampanya da olup, fiyatının yarı yarıya düşmüş olmasıydı. Ama daha çok erken dedik ve teşekkür edip mağazadan ayrıldık. Bir hafta sonra ise biz bunu veya benzerini zaten alacağız, neden kampanyayı kaçıralım ki diye düşünüp, tekrar mağazanın yolunu tuttuk. Ama stokların bittiğini ve kendi mağazalarında kalmadığını, diğer mağazalara sorabileceklerini söylediler. Biraz karışık araştırmalar sonucunda başka bir şehirde bulunan mağazada bir tane olduğunu öğrendik ve getirmeleri için sipariş verdik. Aslında bir kaç tavsiye park yatak almamız yönündeydi ama oldum olası haz etmediğim bir yatak çeşidi ve sevgilim de benimle aynı fikirde. Haliyle sevmediğimiz hatta sinir olduğumuz bir şeyi almak istemedik. Şimdi kuzumuzun seve seve aldığımız karyolasının gelmesini bekliyoruz. İşte bu da sipariş ettiğimiz karyola: Sadelik şıklıktır!
18 Nisan 2013
12.haftada ben
Geldik 12.haftanın sonuna. Her hafta yazmayı çok isterdim ama, o kadar çok uykum oluyor ki, boş bulduğum her an uyuyorum. Gözlerimin üstüne bir dev oturmuş gibi hissediyorum. İşe gelmek için çok erken kalkıyorum, öğlen arasında dinlenebileceğim bir yer olmadığından, mola vermeden akşamı buluyorum. Hem sabah, hem akşam servis ile gidip gelirken, mutlaka kesintisiz uyuyorum. Hatta bazen eve varınca kaldığım yerden devam ediyorum. Kısacası uyku benim için hayatımın maksimum seviyesinde ve bir çok başka şeyi yapmamı engelliyor.
Geçtiğimiz cuma doktor kontrolüne, yine sevgilimle birlikte gittik. Ultrason için hazırlandım, (karnımıza sıkılan o jel buz gibi olmak zorunda mı?) heyecanla beklerken bir de baktık ki Allahım o da ne? Gerçekten bebek gibi olmuş, daha önce nokta olarak tanıştığımız bıdık, bildiğin bebek olmuş. Doktorumuz ölçümleri yapıp bir yandan bizi bilgilendirirken, kolunu, bacağını oynatabilen bir mucize, annesi ile babası kadar heyecanlıydı sanırım. Hiç kimsenin bu izlediğimiz görüntü karşısında ağlamadan durabileceğini sanmıyorum. İlk öğrendiğimde bile bu kadar çok ağlamamıştım. Bir ara kendimi durduramayacağımı düşündüm.
Hiç kilo almamışım, ama bundan sonra almaya başlayacakmışım. Zaten tıka basa yiyemiyorum, özellikle yapmıyorum ama, doktorun dediği gibi sık sık, az az porsiyonlar tüketebiliyorum.
Et, balık ve tavuk üçlüsünden, tavuğu ağzıma süremiyorum, balık sadece ızgara somon yiyebiliyorum, et bunların içinde en yenilebilir olanı geldiğinden zorla da olsa tüketmeye çalışıyorum. Ama benden tavsiye, zorla tüketmeliyim diye de diğer yediklerinizden olmayın. Geçen akşam sevgilim güzel güzel hazırlamış, beni heveslendirip yedirmeye çalışırken, kesip küçük küçük hale getirdiği son iki parçayı da bırakmayayım dedim. Birini ağzıma attım, gittiği yolu hissederken, bir anda öğürdüm ve geri geldi. Allahtan sadece yutmaya çalıştığım parça, yoksa diğer yediklerimi boşuna yemiş olacaktım. Sevgilimin 'tamam bitti, yok bir şey, geçti, yemişsin zaten bir sürü' diye yaptığı motiveler eşliğinde bunu da böyle atlattık.
Şimdiye kadar aşerme denilen durumu iki kez yaşadım. Biri patates salatası, biri simit; kolay bulunabilen yiyecekler olması ayrıca bir avantaj oldu.
Su tüketimim hala yüksek seviyede, ayrıca saçlarım ve tırnaklarım hızlı uzuyormuş gibi bir durum var. Bu hafta cildim kurumaya başladı, özellikle yüzümde hissedebiliyorum.
Göbeğim genişlemeye başladığı için, çok sevdiğim göbek deliğim de I harfinden O harfine geçmeye başladı. Bunun kaçışı yok galiba :(
Yoksa hasta mı oluyorum nereden çıktı bu burun akıntısı diye düşünürken, hamileliğin bu haftasında bunun da olabileceğini öğrendim. Sadece su gibi bir burun akıntısı ise bu normalmiş.
Şimdilik durum bunlardan ibaret.
Uyku ile savaşan başka biri için buyrun video'yu izleyin ;)
Geçtiğimiz cuma doktor kontrolüne, yine sevgilimle birlikte gittik. Ultrason için hazırlandım, (karnımıza sıkılan o jel buz gibi olmak zorunda mı?) heyecanla beklerken bir de baktık ki Allahım o da ne? Gerçekten bebek gibi olmuş, daha önce nokta olarak tanıştığımız bıdık, bildiğin bebek olmuş. Doktorumuz ölçümleri yapıp bir yandan bizi bilgilendirirken, kolunu, bacağını oynatabilen bir mucize, annesi ile babası kadar heyecanlıydı sanırım. Hiç kimsenin bu izlediğimiz görüntü karşısında ağlamadan durabileceğini sanmıyorum. İlk öğrendiğimde bile bu kadar çok ağlamamıştım. Bir ara kendimi durduramayacağımı düşündüm.
Hiç kilo almamışım, ama bundan sonra almaya başlayacakmışım. Zaten tıka basa yiyemiyorum, özellikle yapmıyorum ama, doktorun dediği gibi sık sık, az az porsiyonlar tüketebiliyorum.
Et, balık ve tavuk üçlüsünden, tavuğu ağzıma süremiyorum, balık sadece ızgara somon yiyebiliyorum, et bunların içinde en yenilebilir olanı geldiğinden zorla da olsa tüketmeye çalışıyorum. Ama benden tavsiye, zorla tüketmeliyim diye de diğer yediklerinizden olmayın. Geçen akşam sevgilim güzel güzel hazırlamış, beni heveslendirip yedirmeye çalışırken, kesip küçük küçük hale getirdiği son iki parçayı da bırakmayayım dedim. Birini ağzıma attım, gittiği yolu hissederken, bir anda öğürdüm ve geri geldi. Allahtan sadece yutmaya çalıştığım parça, yoksa diğer yediklerimi boşuna yemiş olacaktım. Sevgilimin 'tamam bitti, yok bir şey, geçti, yemişsin zaten bir sürü' diye yaptığı motiveler eşliğinde bunu da böyle atlattık.
Şimdiye kadar aşerme denilen durumu iki kez yaşadım. Biri patates salatası, biri simit; kolay bulunabilen yiyecekler olması ayrıca bir avantaj oldu.
Su tüketimim hala yüksek seviyede, ayrıca saçlarım ve tırnaklarım hızlı uzuyormuş gibi bir durum var. Bu hafta cildim kurumaya başladı, özellikle yüzümde hissedebiliyorum.
Göbeğim genişlemeye başladığı için, çok sevdiğim göbek deliğim de I harfinden O harfine geçmeye başladı. Bunun kaçışı yok galiba :(
Yoksa hasta mı oluyorum nereden çıktı bu burun akıntısı diye düşünürken, hamileliğin bu haftasında bunun da olabileceğini öğrendim. Sadece su gibi bir burun akıntısı ise bu normalmiş.
Şimdilik durum bunlardan ibaret.
Uyku ile savaşan başka biri için buyrun video'yu izleyin ;)
1 Nisan 2013
Kuzumu rüyamda gördüm
Pamuk kuzum dün akşam rüyama girdi. Sabah nasıl mutlu uyandım anlatamam, sanki gerçekten o anı yaşamışım gibi mutlu etti beni. Rüya olunca mantık filan hak getire tabi ^_^
Sevgilim ile birlikte hastaneye gidiyoruz, doğuma az varmış ve bebeğimizi kontrol edeceklermiş, rutin bir uygulama ve çok normalmiş havasındayız. Bebek bakım odası gibi bir yerdeyiz, bir sürü hemşire var. Alt açma masasına benzeyen bir şeyin önüne geliyoruz. İki tane bebek var, biri erkek, biri kız, başlıklarında isimleri yazıyor ama hatırlamıyorum. Yanlarına bizim kuzumuzu getiriyorlar, kafasına beyaz pembe başlık takmışlar, üstünde de ..... yazıyor.
Allahım mucize gibi diyorum, nasıl güzel bir bebeksin sen. Küçücük ağzın burnun var, öyle güzelsin ki bakarken, şimdi yazarken olduğu gibi ağlıyorum. Tombişsin bir de, yanındaki bebeklerden biri tombiş, biri zayıf. Hemşireler sürekli onu seviyorlar, çok güzel bebek filan diyorlar zayıf olan için. Bizimki çok mu güzel bana mı öyle geliyor diyorum sevgilime. Çok güzel diye cevaplıyor. Anlam veremiyorum ama öbür bebişe de kıyamıyorum. Tabi çok güzel filan diyorum hemşirelere, isterseniz erkek olanı alın diyorlar. Yok diyoruz, bizim var. Sonra her bebek için kart doldurduklarını farkediyorum. Kilo boy gibi bilgiler varmış. 55 ve 22 sayılarını hatırlıyorum. Biri boy biri kiloymuş güya. Hmm boyu uzun ama 22 ne 2.200gr mı demek acaba diyorum. Ama tombiş gibi nasıl 2.200 olabilir diye kafam karışıyor, sonra diyorum ki nasılsa kilo alır daha vakit var :)
Öyle güzel, öyle sağlıklı görünüyordun ki kuzum, sarılmayı çok istedim. Hiç görmediğim bir kuzuyu özledim, zaman çabucak geçsinde gel olur mu?
Bakalım gerçekten seni mi görmüşüm rüyamda...
Sevgilim ile birlikte hastaneye gidiyoruz, doğuma az varmış ve bebeğimizi kontrol edeceklermiş, rutin bir uygulama ve çok normalmiş havasındayız. Bebek bakım odası gibi bir yerdeyiz, bir sürü hemşire var. Alt açma masasına benzeyen bir şeyin önüne geliyoruz. İki tane bebek var, biri erkek, biri kız, başlıklarında isimleri yazıyor ama hatırlamıyorum. Yanlarına bizim kuzumuzu getiriyorlar, kafasına beyaz pembe başlık takmışlar, üstünde de ..... yazıyor.
Allahım mucize gibi diyorum, nasıl güzel bir bebeksin sen. Küçücük ağzın burnun var, öyle güzelsin ki bakarken, şimdi yazarken olduğu gibi ağlıyorum. Tombişsin bir de, yanındaki bebeklerden biri tombiş, biri zayıf. Hemşireler sürekli onu seviyorlar, çok güzel bebek filan diyorlar zayıf olan için. Bizimki çok mu güzel bana mı öyle geliyor diyorum sevgilime. Çok güzel diye cevaplıyor. Anlam veremiyorum ama öbür bebişe de kıyamıyorum. Tabi çok güzel filan diyorum hemşirelere, isterseniz erkek olanı alın diyorlar. Yok diyoruz, bizim var. Sonra her bebek için kart doldurduklarını farkediyorum. Kilo boy gibi bilgiler varmış. 55 ve 22 sayılarını hatırlıyorum. Biri boy biri kiloymuş güya. Hmm boyu uzun ama 22 ne 2.200gr mı demek acaba diyorum. Ama tombiş gibi nasıl 2.200 olabilir diye kafam karışıyor, sonra diyorum ki nasılsa kilo alır daha vakit var :)
Öyle güzel, öyle sağlıklı görünüyordun ki kuzum, sarılmayı çok istedim. Hiç görmediğim bir kuzuyu özledim, zaman çabucak geçsinde gel olur mu?
Bakalım gerçekten seni mi görmüşüm rüyamda...
Etiketler:
erkek bebek,
hamilelik,
kız bebek,
rüya,
rüyada bebek görmek
29 Mart 2013
9. haftada ben
Aslında fiziksel olarak görüntümde pek bir değişiklik olmasada, artık beynim, kalbim farklı çalışıyor. Bir kere gün içerisinde seni düşünmediğim saat sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Sürekli kafamın içindesin ve hep seninle ilgili düzenlemeler, planlar yaparken buluyorum kendimi. Önümüzdeki ilk hedefimiz 12 Nisan'daki doktor kontrolü. Bakalım ne kadar büyümüşsün kuzum.
Geçtiğimiz üç haftada neler oldu bahsetmek gerekirse;
D&R'dan Dr.Glode B. Curtis 'in Hafta Hafta Hamileliğiniz kitabını aldık. Mağazadan 25tl'ye satın almıştık ama web sitesinde fiyatı 18,49tl'ye kadar düşmüş. Bence bir sürü kitapla kafa karıştırmaktansa, bir tane seçip gelişim takibini yapmak daha mantıklı. Şimdilik ayda bir doktor kontrolünü beklerken, merak ettiklerimize bu kitaptan bakıyoruz.
Maalesef içilmeyecekler listesinde çay var. Kola, kahve, asitli içecekler beni ilgilendirmediğinden bir tek derdim çay içememek. Ihlamurla filan kendimi avutuyorum. Deli gibi susuyorum ve hayatımda hiç içmediğim kadar su içiyorum.
İki-üç saatte bir acıkıyorum, ama ne acıkma, midem gurulduyor. Çok iştahlı olduğum söylenemez, birazda bundan kaynaklanıyor olabilir.
Sabah altıbuçuk gibi uyanıp, yedide servise biniyorum. Saat sekizde şirket kapısında zoraki gözümü açıyorum. Sürekli bir uyku hali yetmezmiş gibi, bu kadar erken uyanması zaten zor gelen bana iyice işkence bir durum oldu bu.
Her ay fotoğrafımı çekmeye karar verdim sonunda güzel bir kolaj elde edeceğimi düşünüyorum. Bir kaç örneğini görmüştüm, güzel bir fikir bence.
Erkek veya kız olman baban ve benim için farketmese bile, merak etmeden duramıyoruz. Bakalım ne zaman öğreneceğiz. İsimleri seçtik bile, umarım sana şans, mutluluk getirir.
Karşı komşumuz Gökçe ile Atilla'nın bebeklerinin doğmasına yaklaşık iki ay kaldı. Kızları olacak, sağlıklı, uzun, mutlu bir ömrü olsun inşallah.
Güzel bir haberde çocukluk arkadaşım Neslihan'dan geldi. Benim hamileliğimi tebrik etmek için aradıktan bir hafta sonra kendi güzel haberini verdi. Aranızda sanırım iki hafta var, çok tatlı bir durum. Merak etme şimdiden bir arkadaş çevren var kuzum.
Yapılan ilk testlerin sonuçları güzel, herhangi bir sorunumuz yok. Buarada hamile yogası araştırmalarım devam ediyor, sanırım Memorial Ataşehir'de böyle bir imkan varmış, üstelik ücretsizmiş. Kontrole gittiğimizde bunun detaylarını alıp, anlatırım.
Hızlıca benden bu kadar...
Geçtiğimiz üç haftada neler oldu bahsetmek gerekirse;
D&R'dan Dr.Glode B. Curtis 'in Hafta Hafta Hamileliğiniz kitabını aldık. Mağazadan 25tl'ye satın almıştık ama web sitesinde fiyatı 18,49tl'ye kadar düşmüş. Bence bir sürü kitapla kafa karıştırmaktansa, bir tane seçip gelişim takibini yapmak daha mantıklı. Şimdilik ayda bir doktor kontrolünü beklerken, merak ettiklerimize bu kitaptan bakıyoruz.
Maalesef içilmeyecekler listesinde çay var. Kola, kahve, asitli içecekler beni ilgilendirmediğinden bir tek derdim çay içememek. Ihlamurla filan kendimi avutuyorum. Deli gibi susuyorum ve hayatımda hiç içmediğim kadar su içiyorum.
İki-üç saatte bir acıkıyorum, ama ne acıkma, midem gurulduyor. Çok iştahlı olduğum söylenemez, birazda bundan kaynaklanıyor olabilir.
Sabah altıbuçuk gibi uyanıp, yedide servise biniyorum. Saat sekizde şirket kapısında zoraki gözümü açıyorum. Sürekli bir uyku hali yetmezmiş gibi, bu kadar erken uyanması zaten zor gelen bana iyice işkence bir durum oldu bu.
Her ay fotoğrafımı çekmeye karar verdim sonunda güzel bir kolaj elde edeceğimi düşünüyorum. Bir kaç örneğini görmüştüm, güzel bir fikir bence.
Erkek veya kız olman baban ve benim için farketmese bile, merak etmeden duramıyoruz. Bakalım ne zaman öğreneceğiz. İsimleri seçtik bile, umarım sana şans, mutluluk getirir.
Karşı komşumuz Gökçe ile Atilla'nın bebeklerinin doğmasına yaklaşık iki ay kaldı. Kızları olacak, sağlıklı, uzun, mutlu bir ömrü olsun inşallah.
Güzel bir haberde çocukluk arkadaşım Neslihan'dan geldi. Benim hamileliğimi tebrik etmek için aradıktan bir hafta sonra kendi güzel haberini verdi. Aranızda sanırım iki hafta var, çok tatlı bir durum. Merak etme şimdiden bir arkadaş çevren var kuzum.
Yapılan ilk testlerin sonuçları güzel, herhangi bir sorunumuz yok. Buarada hamile yogası araştırmalarım devam ediyor, sanırım Memorial Ataşehir'de böyle bir imkan varmış, üstelik ücretsizmiş. Kontrole gittiğimizde bunun detaylarını alıp, anlatırım.
Hızlıca benden bu kadar...
22 Mart 2013
Bebek Geliyor
8 Mart Dünya Kadınlar gününün bana senden daha güzel bir hediyesi olamazdı herhalde. Öğrenişimiz hafızamızdan silinmez ama yine de sen büyüdüğünde rahat rahat oku diye buraya not düşelim. Hikayemiz şöyle;
06 Mart Çarşamba
Kanunen mecburi hale getirilen sağlık dosyasını oluşturmak için aşağıda bulunan revire indim. Gidip bir kaç klasik soruya cevap verip gelecektim. Sağlık geçmişim ile ilgili bir kaç soruyu yanıtladım. Son zamanlarda uyusamda uykumu alamadığımdan, çok yorgun hissettiğimden anlattım. Kan alınıp bir kaç test yapıldı.
07 Mart Perşembe
Tüm gün midem bulanmış, kafamı ofisteki masamdan kaldıramaz olmuştum. Bana göre sebep, sabah duş alıp ıslak saçlarla dışarı çıktığım için üşütmüştüm ve hiç akıllanmayacaktım. Hamile olabileceğim aklıma gelmiyordu, çünkü yaklaşık iki hafta önce eczaneden alınan hamilelik testlerinden yapmış, sonuç negatif çıkmıştı. Ayrıca bebeğimiz olsuna karar vereli, borçları harçları hale yola koyalı bir bilemedin iki ay olmuştu. Hemen olur muydu ki? Yok canım zaten testte negatif dedi, diye düşünüyordum.
08 Mart Cuma
Çarşamba günü yapılan testlerde karaciğer enzimlerim çok yüksek çıktı. Doktorun dediğine göre hiç beklemeden acilen Acıbadem Maslak hastanesine gitmeliydim, zira *hepatit olmuş olabilirdim. Panik halde, ofisten arkadaşım Berat ile birlikte arabaya atlayıp hastaneye vardık. Doktorlar kağıtlara baktı ve karaciğer enzimleri bir çok sebepten dolayı yüksek çıkabilir, Hepatitsin demek çok saçma dediler. Neyse damar yolu açıldı, tekrar kan alındı ve bekliyoruz. Bu esnada yeni iş arkadaşım dünya tatlısı Mekselina sayesinde tanıdığım, bana ilk müjde ışığını yakan Dr.Akın, eğer hamileysen bu sürpriz mi olur, yoksa iyi mi diye sordu. Gülümseyerek iyi tabi dedim ama içimden öyle mi ki acaba diye tereddüt ediyordum. Neyse zaten bir hafta sonra rutin kontrol için jinekolog randevum vardı.
Biraz sonra hemşire bize doğru gülerek yaklaştı ve Deniz hanım kan değerleriniz %98 hamile olduğunuzu gösteriyor hayırlı olsun dedi ve ben kalakaldım. İnsanın yüz tane duyguyu saniyeler içerisinde yaşamasını tecrübe ettim. En güzeli inanılmaz bir mutluluktu. Allahım inanamıyordum ve çığlık atmak istiyordum. Hastaneye ne için gelip ne öğrenmiştim nasıl güzel bir sürprizdin sen... Hemen babamızı arayıp durumdan haberdar ettik ve işte telefonun ucunda bir donup kalan daha :) arkasından kahkahalar, biraz gözyaşı, biraz ses titremesi...
(*Hepatit filan olmamışım, ağır antrenman ve kickbox karaciğer enzimlerimi yükseltmiş hepsi bu.)
11 Mart Pazartesi (6hafta 1gün)
Memorial Ataşehir hastanesinden doktorum Arda Lembet ile olan randevumu bir kaç gün öne aldık, bir an önce gerçekten seni görmek istiyorduk. Gerçi gastroenterolojide tüm iç organlarıma ultrason ile bakıp o sırada bu da olası gebeliğimiz diye bana minnacık bir şey göstermişlerdi ama, emin olmak için kendi doktorumuz görmeliydi. Babanla birlikte ultrasonu izleyebildiğimiz ekrana meraklı gözlerle bakarken, birden doktorumuz sesi açtı ve kalp atışlarını ilk kez duyduk. O kadar hızlı atıyordu ki anlatamam. Meğer senin gibi minik kuzuların kalbi öyle atarmış :) Doktorumuz muhtemel doğum tarihini 3 Kasım olarak verdi. Anneme kadınlar günü, babama da doğum günü hediyesi olacağım demişsin. İyi ki de demişsin kuzum.
Sayende anne olma duygusunu yaşayabileceğim, senin gibi bir meleğe parmaklarından tutup yürümeyi öğreteceğim. Düşünce tekrar kalkmayı, kalktığında daha sıkı durmayı, eğer bir başkası düşerse onu da kaldırmak için yardım etmen gerektiğini öğreteceğim sana ve daha bir sürü tecrübeyi...Ömrümüze hoşgeldin minik kuzum.
Kanunen mecburi hale getirilen sağlık dosyasını oluşturmak için aşağıda bulunan revire indim. Gidip bir kaç klasik soruya cevap verip gelecektim. Sağlık geçmişim ile ilgili bir kaç soruyu yanıtladım. Son zamanlarda uyusamda uykumu alamadığımdan, çok yorgun hissettiğimden anlattım. Kan alınıp bir kaç test yapıldı.
07 Mart Perşembe
Tüm gün midem bulanmış, kafamı ofisteki masamdan kaldıramaz olmuştum. Bana göre sebep, sabah duş alıp ıslak saçlarla dışarı çıktığım için üşütmüştüm ve hiç akıllanmayacaktım. Hamile olabileceğim aklıma gelmiyordu, çünkü yaklaşık iki hafta önce eczaneden alınan hamilelik testlerinden yapmış, sonuç negatif çıkmıştı. Ayrıca bebeğimiz olsuna karar vereli, borçları harçları hale yola koyalı bir bilemedin iki ay olmuştu. Hemen olur muydu ki? Yok canım zaten testte negatif dedi, diye düşünüyordum.
08 Mart Cuma
Çarşamba günü yapılan testlerde karaciğer enzimlerim çok yüksek çıktı. Doktorun dediğine göre hiç beklemeden acilen Acıbadem Maslak hastanesine gitmeliydim, zira *hepatit olmuş olabilirdim. Panik halde, ofisten arkadaşım Berat ile birlikte arabaya atlayıp hastaneye vardık. Doktorlar kağıtlara baktı ve karaciğer enzimleri bir çok sebepten dolayı yüksek çıkabilir, Hepatitsin demek çok saçma dediler. Neyse damar yolu açıldı, tekrar kan alındı ve bekliyoruz. Bu esnada yeni iş arkadaşım dünya tatlısı Mekselina sayesinde tanıdığım, bana ilk müjde ışığını yakan Dr.Akın, eğer hamileysen bu sürpriz mi olur, yoksa iyi mi diye sordu. Gülümseyerek iyi tabi dedim ama içimden öyle mi ki acaba diye tereddüt ediyordum. Neyse zaten bir hafta sonra rutin kontrol için jinekolog randevum vardı.
Biraz sonra hemşire bize doğru gülerek yaklaştı ve Deniz hanım kan değerleriniz %98 hamile olduğunuzu gösteriyor hayırlı olsun dedi ve ben kalakaldım. İnsanın yüz tane duyguyu saniyeler içerisinde yaşamasını tecrübe ettim. En güzeli inanılmaz bir mutluluktu. Allahım inanamıyordum ve çığlık atmak istiyordum. Hastaneye ne için gelip ne öğrenmiştim nasıl güzel bir sürprizdin sen... Hemen babamızı arayıp durumdan haberdar ettik ve işte telefonun ucunda bir donup kalan daha :) arkasından kahkahalar, biraz gözyaşı, biraz ses titremesi...
(*Hepatit filan olmamışım, ağır antrenman ve kickbox karaciğer enzimlerimi yükseltmiş hepsi bu.)
11 Mart Pazartesi (6hafta 1gün)
Memorial Ataşehir hastanesinden doktorum Arda Lembet ile olan randevumu bir kaç gün öne aldık, bir an önce gerçekten seni görmek istiyorduk. Gerçi gastroenterolojide tüm iç organlarıma ultrason ile bakıp o sırada bu da olası gebeliğimiz diye bana minnacık bir şey göstermişlerdi ama, emin olmak için kendi doktorumuz görmeliydi. Babanla birlikte ultrasonu izleyebildiğimiz ekrana meraklı gözlerle bakarken, birden doktorumuz sesi açtı ve kalp atışlarını ilk kez duyduk. O kadar hızlı atıyordu ki anlatamam. Meğer senin gibi minik kuzuların kalbi öyle atarmış :) Doktorumuz muhtemel doğum tarihini 3 Kasım olarak verdi. Anneme kadınlar günü, babama da doğum günü hediyesi olacağım demişsin. İyi ki de demişsin kuzum.
Sayende anne olma duygusunu yaşayabileceğim, senin gibi bir meleğe parmaklarından tutup yürümeyi öğreteceğim. Düşünce tekrar kalkmayı, kalktığında daha sıkı durmayı, eğer bir başkası düşerse onu da kaldırmak için yardım etmen gerektiğini öğreteceğim sana ve daha bir sürü tecrübeyi...Ömrümüze hoşgeldin minik kuzum.
14 Mart 2013
Bambaşka
Sayfa görüntüsünü, arka planı filan değiştirmeliyim. Yazı fontu da değişmeli. Bambaşka bir sayfa olmalı burası. Bir bahar temizliği, ne bileyim bir tadilat sonrası ferahlık gelmeli sayfaya.
Şimdi buraya upuzun bir çizgi çekiyorum.
2013 yılının bana en büyük armağanından öncesi ve sonrası olarak hayatımı ikiye ayırıyorum. Çünkü biliyorum ki artık herşey bambaşka olacak. Yakında...
Şimdi buraya upuzun bir çizgi çekiyorum.
2013 yılının bana en büyük armağanından öncesi ve sonrası olarak hayatımı ikiye ayırıyorum. Çünkü biliyorum ki artık herşey bambaşka olacak. Yakında...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)