24 Temmuz 2014

Yeni annenin klişeleri


Buraları ihmal etmemin, en geçerli sebebi, yeni hayatım ve ona alışma sürecim oldu. Yeniden yazabildiğime göre, artık alıştım diyebiliriz. Bugün Rüzgar 9 ay, 3 gün, 6 saatlik. Bu tarz detay bir hesapla kayıt tutan application'ın adı Child's Age bu da aklınızda olsun. Yeni anne oldum derken yaşadıklarım bugünün konusu olacak.

Ey anne adayı ya da yeni anne!
Başka bir yeni anneden, az çok başına gelecekleri öğrenmek istersen, doğru yerdesin devam et. Ama şunu sakın unutma, burada anlatılanlar sadece benim yaşadıklarım ve hissettiklerim. Bizim ailemizin anıları,deneyimleri. Eminim senin örneğin de bir başkasınınkinden farklı olacaktır.

Bebeğimi beklerken ve yeni doğduğu sıralarda, boşluk bulduğum her an sürekli araştırmaya çalışıyor, önüme ne gelirse okuyordum. Her akşam anneme veya sevgilime gidip, bugün şunu okudum, böyle yapmak lazımmış... diye güncellenip duruyordum. Güncelleme sürümü 45.5.1 'lere vardım, gerisini sen düşün. Sonra fark ettim ki sadece uyku konusu için bile, onlarca yöntem var. Kusura bakma hiç oralara girmeyeceğim. Çocuk sadece uyusa iyi, bunun yemesi var, gazı var, aşısı var, psikolojik gelişimi var, var da var. Her biri için tavsiye edilen ortalama on yöntem olsa, bittin. Her yöntem teorik olarak uygulamalarını sana aktarıyor. Çok güzel, çalışanların, araştıranların, hazırlayanların, eline koluna emeğine sağlık.

Peki herhangi bir konuda nasıl bir yöntem seçiyorsun dersen; artık içgüdülerimi dinliyorum.
Örneğin, bize sürekli, kucağınıza çok almayın, aman yatağınıza almayın, alışır dendi. Sana da diyecekler merak etme. Hiç bir zaman bunu uygulamak içimden gelmedi. Denildiği gibi yaparsam anların tadını nasıl çıkartacağım? Anne olmadan önce söylediğim, ilk üç aydan sonra odasını yatırırım lafımı da yaladım yuttum, afiyet olsun. Rüzgar 9 aydır, bizim yatak odamızda ve çoğu zaman koynumuzda yatıyor. Bunun nasıl mutluluk verici, stres yok edici bir yöntem olduğunu anlatamam. O huzurlu, biz mutlu, gül gibi geçinip gidiyoruz. İşte bu yüzden, benim en sevdiğim yöntem İÇGÜDÜLERİNİ DİNLE!

Tüm teyzeler, komşular, bilumum  XX kromozomlu akrabalar için; senin çocuğun aç, çok ince giydirdiğin için üşüyor, ayrıca zayıf ve senin sütün yetmiyor. Farkettiysen yabancı bebeklerin hiç böyle dertleri yok, demek üşümüyor keratalar. He bir de bunlar daha iyi günlerin.. söylemi, bekarlığından beri devam ediyor, edecek.
Bu XX 'lerin birini susturursan, diğerini susturamayacaksın, kabullen ve kulaklığınla müzik dinle. Artık duyamadığına göre sorun yok :)

İlk başlarda, yani ilk iki-üç ay gibi kendini çok yorgun, uykusuz, bakımsız, hatta kaçmak isterken bulabilirsin, sonra bunları hissettiğin için vicdan azabı çekerken de, üzülme hepsi azalarak geçecek. Unutma sen mutlu olmazsan, kimse olamaz.
Allah'ım insana benzemiyorum!
Kesintisiz ne zaman uyurum acaba?
Ben bu anneliği beceremiyorum!
Kötü bir anneyim, olmadı, benden anne olmadı!

gibi repliklerin olabilir, benim oldu. Mesela o ilk üç ay boyunca rüyamda defalarca Rüzgar'ı evde tek başına unutup çıktığımı, parkta, orada, burada unutup gittiğimi görüp duruyordum. Unuttum mu? tabii ki hayır :)
Ey sevgili yeni babalar! sözüm size, he deyin geçin, sarın sarmalayın, yeni annenin sırtını sıvazlayın, bir de mümkünse uyuması için elinizden geleni yapın.

Son olarak, tüm bu yazdıklarımı unut :) Belki de bütün bunların hiç birini yaşamazsın.
Bu senin hayatın, sen ve bebeğin neyi, nasıl istiyor ve mutlu oluyorsanız öyle yapın, tadını çıkarın.












23 Temmuz 2014

Canımın parçası Hoşgeldin!



Ufacık, erik kadar...beyaz tulumu, şapkası, eldivenleri var. Bir tek yüzü görünüyor.. pespembe..gözleri, burnu şişmiş gibi. Benim oğlum mu bu şimdi? Pamuğa benziyor. Karnımda bunca zamandır taşıdığım, konuştuğum, seslendiğim, izlediğim, hissettiğim, endişelendiğim, özlediğim sen miydin? Tuhaf değil mi? Hiç görmediğin birini özlemek, dokuz ay hasret çekmek, tuhaf hem de çok tuhaf ama gerçekmiş. Annesi, yavrusu için hissedermiş, ben de seninle öğrendim.

Hemşire iyice yaklaşınca, minik adam, gözümün içine bakıyor direkt, biraz kaşları çatık. Tek gözünü açabiliyor, öbürü yapışmış. Annem sen misin diyor galiba. Bana sokulmaya çalışır gibi bir hali var, yüzüstü göğsüme doğru yatırıyorlar, ah canım çok tatlıymış ya bu. Ağzını açıp, bir şeyler arıyor gibi, sanırım meme emmek istiyor. Zar zor ama yardımlarla tutuyorum, başını düzgünce yerleştiriyorlar ve emmeye başlıyor. Harika işte başardı! emebiliyor. Aaahhhh sanırım göz yaşlarımı açık unuttular...

Eldivenlerini çıkarıp parmaklarına bakıyorum, çıbık kraker gibi. Şapkasını çıkarıp başına bakıyorum, azıcık da saçı var. Sevgilime dönüp; yüzüme yaklaştırsana biraz koklamak istiyorum diyorum. Allahım nasıl bir koku bu, içime çekiyorum iyice, çok mutluyum ben çok!
Arada gözünü açıp bana bakıyor yine, öyle boşluğa filan değil, direkt gözgözeyiz. Olduğum yerden, göğsümde duran, miniğe bakmaya çalışıyorum. Allahım şükürler olsun diyorum, nasıl güzel bir duyguyu verdin bana, şükürler olsun. Bir daha bakıyorum miniğime, sakinleşmiş, sanki dünyanın en yumuşak yerinde yatıp, en güzel rüyalarını görüyor gibi bir ifadeyle uyuyor. Kalabalık dağılıp, el ayak çekilince ışıkları kısıp, öylece seyrediyoruz. Zaman şimdi yavaşladı işte, öyle sakin ki her şey, keşke zamanı böyle dondursak diyorum. Hayatımızın orta yerine; göklerden, çok başka yerlerden bir yerden, bir melek düştü. Sarıp sarmaladığım, nefesi ile can bulduğum, yeniden doğduğum, canımın parçası.

Neşe getirdin benim gülen yüzüm,
Hoşgeldin benim güzel oğlum...






22 Temmuz 2014

Doğum

Tüm sabrettiğimiz sürelerin son bulduğu, en heyecanlı an'a gelelim; doğum'a

Demiştim ya, takvimler 21 Ekim'13 Pazartesi'yi, saatler 09:00'u gösterdiğinde, elimizde bavulumuz hastanenin kapısındaydık.
Sevgilim "hazır mısın?" diye sorduğunda, içimden "hazır olmasam n'olcak" desem de "hazırım" dedim. Derin bir nefes alıp odamızın olduğu kata çıktık. Odaya sürekli hemşirelerin girip çıktığını, bir şeyler sorup durduklarını, sevgilimin heyecanını yüzünden okuduğumu, o sırada fotoğraf çekimi için Alev 'in geldiğini, sonra tek tek ailelerimizin gelişini, dünyanın etrafımda inanılmaz hızlı döndüğünü ama benim daha yavaş kaldığımı, gerçekten yalnız hissettiğimi hatırlıyorum. Evet saçma ama benim için, bizim için, orada o kadar çok insan varken ben böyle hissetmiştim. Sonra tüm bunları, birazdan seni kucağıma alacağım diyerek unuttuğumu, gülümsediğimi hatırlıyorum...



Saat 11:00
Bu kadar yoğun bir duygu patlamasını daha önce hiç yaşamadım. Odadan  asansöre kadar olan kısacık mesafede, bir yandan içimden dua edip, bir yandan, sevgilimin, annemin, babamın, kardeşimin, herkesin tek tek yüzüne bakıp gülümsemeye çalışıyordum. Sevgilim elimi tuttu ve uzandığım, içinde kendimi küçücük hissettiğim yatakla birlikte yürümeye başladı. Asansörden inene kadar hatırladığım böğüre böğüre ağladığımız, hem ağlayıp, hem gözyaşlarımızı sildiğimiz. İşte bahsettiğim duygu patlaması bu, hem de ortaya karışık. Heyecan, korku, sevinç, hüzün, coşku hepsi harman olmuşlar, yüreğime konmuşlar. Ameliyathane'ye girdim ki, değişik bir coşku da buradaki ekipte. Herkes de bir enerji, bir pozitiflik. Herkes kırk yıllık arkadaşımmış gibi, hoşgeldiiiiiiiiiiiinnnnn nidalarında.
Ama ben dr'umu görmek istiyorum zira buradaki kimseyi tanımıyorum. Bir kaç dakika sonra yanıma geldiğinde, beni yüreklendirmek için elimi tuttu, şimdi seni biraz uyutacağız, sonra ben Rüzgar'ı alıp sana getireceğim, hiç telaşlanma ve sakin ol, her şey çok güzel olacak dedi. Tamam dedim ve bu kısacık konuşma, bende dünyanın en iyi sakinleştiricisini almışım etkisi yaptı. Alev sanırım kapının dışından bana el salladı. Bir el sallama ve merak etme ben buradayım mesajı.. Sonra iki anestezi uzmanı geldi, tatlı tatlı konuşuyorlardı.
En son diyalog:




A: Hadi bakalım güzel bir tatile çıkalım, dönüşte de bebeğin kucağında olacak, nereye gidelim?
D: Hmm Bora Bora olsun
A: Daha önce gittin mi?
D: Hayır gitm.........................................

Saat 12:00 gibi bir şey

Deniz hanııım, deniz hanıııım :)... çok uzaktan bir ses duyuyorum, hatta sesin gülümsediğini hissediyorum, gözlerimi açmaya çalışıyorum ama sadece bir tanesi birazcık açılıyor. Allahım dünyanın en saçma şeyi bu olmalı, neden gözlerim açılmıyor. Bebeğim nerede acaba?

-İyi misiniiiiiiz, nasıl hissediyorsunuz? :)

İyiyim demeye çalışıyorum, ama tam olarak söyleyip söyleyemediğim meçhul. Hiç bir ağrı, acı hissetmiyorum, hatta evet karnımın olduğu yeri hissetmiyorum,üstüme kaya düşmüş gibi uyuşuk bir şey.
D:Bebeğim nasıl, iyi mi?
-Gayet iyi, çok tatlı, birazdan göreceksiniz, iyi misiniz? :)
D: Böğğğğğğğğğğğğğğ gözlerim açılmıyoooooooor (narkozlu alt duygu: allahım hala hayattayım, bebeğim iyi mi? iyi dedi ama  afsafagfafaagaf)
-Merak etmeyin birazdan geçecek :)

Salya sümük, ağlaya ağlaya ameliyathaneden çıktım, kapıda annem, babam ilk sesini duyduklarım, elimi tuttular,bebeğim iyi mi, sağlıklı mı, iyi dimi diye tekrar tekrar soruyorum. Allahım gözlerim hala açılmamak için direniyor!
Sonra sevgilimin sesini duydum, ona da aynı soruları yüz kez sordum. Neyse ki galiba gözlerim açılmaya başlıyor..

Ben henüz ayılmamışken...
Babayı bebişko ile yukarı bebek odasına çıkartmışlar. Orada ayak izi alınmış, muayeneler, giyinip süslenmeler, ilk fotoğraflar. Kaşlarını çatmış babasına dudak büzmüş (kesin annem nerede diyordu :))))) )
Bir de telaş olmuş o arada, rüzgarcık'ın bit kadar çoraplarını bavulda bulamamışlar. Sevgilim koştur koştur eve gitmiş diğer bit kadarları almaya :) koştur koştur geri dönmüş sevgilisini karşılamaya, falanlar filanlar.

Devamında ne mi oldu? bir sonra ki yazıda ;)










21 Temmuz 2014

Nerede kalmıştık?

Herkese merhaba,
Merhaba oğlum :)
 
Yazamadığım zamanların açığını kapatmak için oluşturduğum, haftalık yazı dizisi bugün itibari ile başlıyor. Her güne bir yazı sloganı ile başlıyoruz.Yaşadığım süreçler, yeni hayatım, sevdiğim/ sevmediğim ürünler, sevdiğim/ sevmediğim durumlar falanlar filanlar... Keyifli okumalar :)
 
 
İnstagram ve facebook hesabımdan yaptığım paylaşımlar sayesinde,herkes son halimizden az çok haberdar. Ama blog benim için çok daha özel. Daha çok emek isteyen bir yer burası ve emeğin olduğu her yer çok daha güzel, çok daha özel. Ve hafıza denen şey sandığımızdan çok çok çok daha zayıf. En azından benimki öyle.
Aslında tüm bu yazdıklarımı oğluma bırakıyorum desem kızmazsınız di mi?


34-38. hafta arası hazırlıklar;
Canım annemin yardımları ile doğum olaylarının en önemli kalemi; bavulu ve bebek şekerlerini tek tek ellerimiz ile hazırladık . Bu bebek şekeri tasarımı bana ait, ilham alma kısmı ise pinterestten. Kuş yuvası ve kuş yumurtaları :)
Malzemeler eminönü'nden alındı. Klasik, hatta uğraşmak istemeyenler için hazır yapılmışı olan yüzlerce seçenek dışında, yaratıcılığınızı konuşturarak, hem eğlenip, hem de harika işler çıkartabilirsiniz.

Baba zaten, pelerini eksik süper kahraman, her yere, her şeye, anında yetişen, çözen, nefes aldırandı. Lojistikten, satın almaya, operasyona, planlama ve bütçelemeye kadar her türlü işi hakkını vererek yaptı.
Bu hazırlıklar dediğimiz şey bildiğin ekip işiymiş; hepsinin keyfini çıkardık. Her seferinde yorulduk ama çok eğlendik.

Doğum öncesi süreç,
37.hafta bayram öncesiydi. Bayram haftasında ise doktorum izinli olacaktı ve o dönene kadar durumumu Nil hanım takip edecekti. Son muayenemizde oğlumuzun hala dönmediğini gördük.
Sonuç (38. Haftada) 21 ekim pazartesi günü saat 11:00 için doğuma karar verildi.
Nasıl yani, o kadar yakın mı, şimdi gerçekten o an geldi mi soruları ve ben NTS'ye bağlandığımda gözyaşlarım kendiliğinden akıyordu.

Doktorum Arda bey ile akşam telefonda görüştük. Endişelerimi azaltan, herşeyin yolunda gideceğine ikna eden bir görüşme oldu. İşte hayat böyle dedirtiyordu olan biten.Hayat sen planlar yaparken başına gelenlermiş derler ya...En başından beri aklımdan gönlümden geçenin normal doğum olduğunu,  beni tanıyan herkes biliyordu. Gel gör ki sezeryana mecbur kalmıştık. Çoğu kişi için normal doğum korkutucu olsa da benim için korkutucu olan sezeryandı. Hayırlısı böyleymiş dedim, sığındım.

Bir gece öncesi  duygusal yoğunluklar, bol sarılmalar, hadi bak bittiler,her yeri şişmiş suratıma, gergin göbeğime gülmeler, hadi son fotoğrafları çekelimler derken, uyuyamadan sabah oldu.

Filmlerden, okuduğum doğum hikayelerinden, kafamda canlandırdığım; her şeyin aniden olacağı, hızlı gelişeceği olsa da öyle olmadı. Gayet randevulu planlı, adeta cuma akşamı arkadaşlarla plan yapıyormuşuzcasına normaldi. Sevgilim ile elimizde bavulumuz, sakince arabayı parkedip, hastaneye geçtik, biz geldik dedik ve işte o an hayat bizim için başka türlü akmaya başladı.