Demiştim ya, takvimler 21 Ekim'13 Pazartesi'yi, saatler 09:00'u gösterdiğinde, elimizde bavulumuz hastanenin kapısındaydık.
Sevgilim "hazır mısın?" diye sorduğunda, içimden "hazır olmasam n'olcak" desem de "hazırım" dedim. Derin bir nefes alıp odamızın olduğu kata çıktık. Odaya sürekli hemşirelerin girip çıktığını, bir şeyler sorup durduklarını, sevgilimin heyecanını yüzünden okuduğumu, o sırada fotoğraf çekimi için Alev 'in geldiğini, sonra tek tek ailelerimizin gelişini, dünyanın etrafımda inanılmaz hızlı döndüğünü ama benim daha yavaş kaldığımı, gerçekten yalnız hissettiğimi hatırlıyorum. Evet saçma ama benim için, bizim için, orada o kadar çok insan varken ben böyle hissetmiştim. Sonra tüm bunları, birazdan seni kucağıma alacağım diyerek unuttuğumu, gülümsediğimi hatırlıyorum...
Saat 11:00
Bu kadar yoğun bir duygu patlamasını daha önce hiç yaşamadım. Odadan asansöre kadar olan kısacık mesafede, bir yandan içimden dua edip, bir yandan, sevgilimin, annemin, babamın, kardeşimin, herkesin tek tek yüzüne bakıp gülümsemeye çalışıyordum. Sevgilim elimi tuttu ve uzandığım, içinde kendimi küçücük hissettiğim yatakla birlikte yürümeye başladı. Asansörden inene kadar hatırladığım böğüre böğüre ağladığımız, hem ağlayıp, hem gözyaşlarımızı sildiğimiz. İşte bahsettiğim duygu patlaması bu, hem de ortaya karışık. Heyecan, korku, sevinç, hüzün, coşku hepsi harman olmuşlar, yüreğime konmuşlar. Ameliyathane'ye girdim ki, değişik bir coşku da buradaki ekipte. Herkes de bir enerji, bir pozitiflik. Herkes kırk yıllık arkadaşımmış gibi, hoşgeldiiiiiiiiiiiinnnnn nidalarında.
Ama ben dr'umu görmek istiyorum zira buradaki kimseyi tanımıyorum. Bir kaç dakika sonra yanıma geldiğinde, beni yüreklendirmek için elimi tuttu, şimdi seni biraz uyutacağız, sonra ben Rüzgar'ı alıp sana getireceğim, hiç telaşlanma ve sakin ol, her şey çok güzel olacak dedi. Tamam dedim ve bu kısacık konuşma, bende dünyanın en iyi sakinleştiricisini almışım etkisi yaptı. Alev sanırım kapının dışından bana el salladı. Bir el sallama ve merak etme ben buradayım mesajı.. Sonra iki anestezi uzmanı geldi, tatlı tatlı konuşuyorlardı.
En son diyalog:
A: Hadi bakalım güzel bir tatile çıkalım, dönüşte de bebeğin kucağında olacak, nereye gidelim?
D: Hmm Bora Bora olsun
A: Daha önce gittin mi?
D: Hayır gitm.........................................
Saat 12:00 gibi bir şey
Deniz hanııım, deniz hanıııım :)... çok uzaktan bir ses duyuyorum, hatta sesin gülümsediğini hissediyorum, gözlerimi açmaya çalışıyorum ama sadece bir tanesi birazcık açılıyor. Allahım dünyanın en saçma şeyi bu olmalı, neden gözlerim açılmıyor. Bebeğim nerede acaba?
-İyi misiniiiiiiz, nasıl hissediyorsunuz? :)
İyiyim demeye çalışıyorum, ama tam olarak söyleyip söyleyemediğim meçhul. Hiç bir ağrı, acı hissetmiyorum, hatta evet karnımın olduğu yeri hissetmiyorum,üstüme kaya düşmüş gibi uyuşuk bir şey.
D:Bebeğim nasıl, iyi mi?
-Gayet iyi, çok tatlı, birazdan göreceksiniz, iyi misiniz? :)
D: Böğğğğğğğğğğğğğğ gözlerim açılmıyoooooooor (narkozlu alt duygu: allahım hala hayattayım, bebeğim iyi mi? iyi dedi ama afsafagfafaagaf)
-Merak etmeyin birazdan geçecek :)
Salya sümük, ağlaya ağlaya ameliyathaneden çıktım, kapıda annem, babam ilk sesini duyduklarım, elimi tuttular,bebeğim iyi mi, sağlıklı mı, iyi dimi diye tekrar tekrar soruyorum. Allahım gözlerim hala açılmamak için direniyor!
Sonra sevgilimin sesini duydum, ona da aynı soruları yüz kez sordum. Neyse ki galiba gözlerim açılmaya başlıyor..
Ben henüz ayılmamışken...
Babayı bebişko ile yukarı bebek odasına çıkartmışlar. Orada ayak izi alınmış, muayeneler, giyinip süslenmeler, ilk fotoğraflar. Kaşlarını çatmış babasına dudak büzmüş (kesin annem nerede diyordu :))))) )
Bir de telaş olmuş o arada, rüzgarcık'ın bit kadar çoraplarını bavulda bulamamışlar. Sevgilim koştur koştur eve gitmiş diğer bit kadarları almaya :) koştur koştur geri dönmüş sevgilisini karşılamaya, falanlar filanlar.
Devamında ne mi oldu? bir sonra ki yazıda ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder